Hepimiz otoritelere belli referans kişilere o kadar alışmışız ki onlar ne söylerse doğru zannediyoruz. Siyasetçiler, yöneticiler, doktorlar… Üniversitede midemdeki yanmaya, bulantıya dayanamayıp, koşarak doktora gitmiştim. Sabahları diş macununu bile midem kaldırmıyordu. Doktor da reflü olduğumu söyledi. Bana bir sürü ilaç verdi. Onları kullandım ama yıllarca bazı şeyleri yemekten kaçındım. Kaçınamadığım zamanlarda da midem yine canımı okumaya devam etti.
Bu yıllarca sürdü. Benim kabullendiğim bir hastalığımdı artık reflü, o acıyla yaşamaya devam ettim. Sonra yıllar geçti, ben düzenli spor yapmaya başladım. Bu hastalığın ilaca değil, harekete ihtiyacı olduğunu farkettim hatta bunun bir hastalık bile olmadığını farkettim. Sadece hareketsizdim. Yediklerim harcadığım enerjiden fazlaydı ve vücudumu zorluyordu. Şimdi ise düzenli sporumu yaptığım sürece istediğimi istediğim saatte yiyorum ve hiç sıkıntı yaşamıyorum.
Eğer bunu farketmeseydim, reflü hastası olduğumu kabullenmeye devam edecektim. Doktor sorunun kaynağına değil, belirtilerine odaklanmıştı ve ilaçla sadece bu belirtileri bastırıyordu.
Bazen otoriteler her şeyi bilemez, farklı yollar denemek gerekir. Basite kaçmamak, kendini, bedenini, ruhunu tanımak, onu dinlemek…